Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından açıklanan verilere göre, 2025’in ilk beş ayında Türkiye’nin makine ihracatı, serbest bölgeler dâhil olmak üzere 11,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ancak bu rakam, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1,2’lik bir düşüşe işaret ediyor. Miktar bazında ihracat yüzde 6,2 gerilerken, kilogram başına ortalama birim fiyat yüzde 5,3 artarak 7,8 dolara yükseldi.

Anadolu Savunma, IDEF 2025'te yeni nesil savunma çözümlerini sergileyecek
Anadolu Savunma, IDEF 2025'te yeni nesil savunma çözümlerini sergileyecek
İçeriği Görüntüle

Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, Türk makinelerinin Batı ile Doğu ürünleri arasında fiyat-performans açısından öne çıktığını ancak artan maliyetler nedeniyle bu avantajın zayıfladığını vurguladı. Karavelioğlu, “Avrupa Birliği genelinde ihracatımız yüzde 2,5 artarken, fiyat hassasiyeti yüksek Yakın ve Orta Doğu pazarlarında yüzde 8’e yakın daralma yaşadık. Bu tablo, kaliteli ve verimli üretimin tek başına rekabet gücü için yeterli olmadığını gösteriyor,” dedi.

Yıllıklandırılmış verilere göre makine ihracatı 28,1 milyar dolara gerilerken, en büyük pazar olan Almanya’ya yapılan ihracatta kilogram başına ortalama fiyat 10,1 dolar, ABD’de ise 16,1 dolar olarak gerçekleşti. İtalya’ya ihracat yüzde 12,3 artış göstererek üçüncü sıraya yerleşirken, Birleşik Krallık, Romanya ve İspanya gibi pazarlarda da yüzde 14 ile 28 arasında artışlar kaydedildi.

Alt sektörler bazında ise en dikkat çekici artış, yüzde 3,5 büyümeyle 1 milyar doları aşan içten yanmalı motor ve aksamlarında yaşandı. Öte yandan, inşaat ve madencilik makinelerinde yüzde 18,8, traktör, tarım ve ormancılık makinelerinde ise yüzde 15,6’lık düşüş gözlendi.

“Enflasyonla mücadele üretimi gözeterek yapılmalı”

Karavelioğlu, Almanya örneği üzerinden yaptığı değerlendirmede, “Geçen yılın düşük iç talebi Alman sanayisini zorladı. 2024’e doğrudan devlet destekleriyle moral kazanarak giren Alman makine sektörü, ABD ve Çin’deki daralmayı Yakın ve Orta Doğu’da yüzde 14 ihracat artışıyla telafi etti. Bu başarıyı, AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmaları sayesinde sunduğu uzun vadeli finansman olanaklarına ve fiyat avantajına bağlamak mümkün,” dedi.

Karavelioğlu, Türk makinelerinin pahalanmasının bu pazarlarda rekabet gücünü kırdığını vurgularken, “Gelişmiş ülkeler sanayisini korumak için enflasyonist tarifeler dahil her türlü önlemi devreye alıyor. Biz ise enflasyonla mücadele adına ithalatı kolaylaştırıyoruz. Oysa üretimi desteklemeyen bu yaklaşım, tüketimi teşvik etmekten öteye geçmiyor. Sanayi arzını koruyacak önlemler, dezenflasyon politikalarının ayrılmaz parçası olmalı,” diye konuştu.

“Avrupa acil eylemleri hayata geçiriyor”

Şirketlerin rekabet gücünü, yatırım kabiliyetleri ve temel teknolojilerdeki yenilenmelerini geliştirecek önlemlerde geciken Avrupa'nın acil harekete geçtiğine dikkat çeken Karavelioğlu şunları söyledi:

“Çin’in ticari girişimlerine verilecek en iyi yanıtın pazarı birleştirmek olduğuna inanan AB'nin regülasyon yükünü azaltmaya yönelik yeni siyasi taahhüdü, uluslararası rekabet, jeopolitik gerilimler ve yapay zeka gibi ileri teknolojilerin hızlı yükselişi karşısında önemli bir adım. Yabancı yatırım çekme konusunda son 10 yılın en düşük seviyelerine gelen fakat küresel belirsizlikler büyüdükçe cazibe kazanmakta olan AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması'nı ötelemek ve sürdürülebilirlik raporlama yükümlülüklerini basitleştirmek gibi tedbirler geliştiriyor. İşletmelerin, düzenlemelerin yoğunluğu ve uygulama yükünden kurtulmak için bastırdığı bu dönemin bir konusu da İkiz Dönüşüm sürecine savunma sanayinin entegrasyonu… Zırhlı araçlar, üretim sistemleri ve iletişim çözümleri gibi güvenlik odaklı sistemlerin klasik makine sanayiine dayalı bileşenleri gerektirdiği bu süreçte, Türkiye kalite ve standartlara uygun proses yeteneği ile önemli rol oynayabilir.”

“Yeni Teşvik Mevzuatı yerli makineleri öncelemeli”

Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı'nı olumlu bulduklarını belirten Karavelioğlu, teşvik sisteminin dünyadaki korumacı eğilimlere paralel olarak yerli makinelere öncelik sağlayacak şekilde uygulanması gerektiğine dikkat çekerek şunları ifade etti:

“Yeni teşvik sistemi içinde teknoloji tabanlı yerlileştirme hedefini benimseyen Milli Teknoloji Hamlesi ve kritik teknolojileri odağına alan Stratejik Hamle programları makine sektörü için etkin sonuçlar doğurabilecek zemindeler. Sektörel envanterimiz içinde noksanlığı çekilen ileri teknolojili bazı makineler ve donanımları, 2019 yılında hayata geçen bu program kapsamında geliştirilmekte ve ihracat birim fiyatlarımızın ve katma değerinin artışına destek vermekteler. Ancak, yeni teşvik sisteminin arzu edilen sonuçları verebilmesi için 1 milyar TL’lik asgari yatırım tutarının sektörün KOBİ yapısına uygun olacak bir seviyeye çekilmesinin ve %25’lik makine teçhizat desteğinin vaktiyle İVME Programı’nda da olduğu ve şimdilerde küresel konjonktürün dayattığı üzere yerli makinelere verilmesinin daha isabetli olacağını düşünüyoruz. Teşvik Sistemi’nde 233 GTİP’in gümrük vergisi muafiyeti kapsamı dışına çıkarılması, teşvik politikalarının seçiciliğini ve odaklanmasını artıran yapısal bir düzenleme olmakla birlikte, kapsam içinde kalan diğer bütün GTİP’ler ilave gümrük vergileri ihdas edilmesini gerektiren haksızlıklar karşısında savunmasız kalmaya devam edeceklerdir. Makinelere dair GTİP’lerin sayısının 88’den 123’e çıkarılmış olmasından memnun olmakla birlikte yerli makinelerin öncelenmediği bütün düzenlemelerin ithalatı da teşvik edeceğini biliyoruz.”

İlk çeyrekte %4,4 gerileyen makine ithalatının Nisan'da %9,7'lik sıçrama yaptığına dikkat çeken Karavelioğlu, 2024'te makine ithalatında sağlanan daralmanın sonuna gelindiğini belirterek şunları söyledi:

Makine ithalatının Nisan'da aylık 4 milyar doları aşması ve Çin'den yapılan makine ithalatının ilk 4 ayda %13,7 artarak 4,1 milyar dolara ulaşması, Çin'in agresif ticari politikalarına karşı tedbirler geliştirmekte ileri ülkeler kadar kararlı olmadığımızın bir işareti olarak görülebilir. Almanya'nın sanayi örgütlerinden VDMA'nın da dikkat çektiği gibi, sorun yalnızca Çinli şirketlerin daha düşük üretim maliyetlerine sahip olmaları değil, devlet tarafından sübvanse edilerek adil rekabet şartlarına uymamaları. Bu kasıtlı ve ısrarlı tutum, sadece Türkiye'de değil, dünyanın küçüklü büyüklü bütün makine pazarlarında yerli imalatçıyı zor duruma sokmayı hedefliyor.

“İmalat sanayiinin manevra alanı kalmadı”

Yurt içi ve yurt dışı koşulların yarattığı karşı rüzgâra direnmeye çalışan imalat sanayiinin gücünün tükenme noktasına geldiğini ve artık bir manevra alanı kalmadığını ifade eden Karavelioğlu şunları söyledi:

Sıkılaşma politikaları kısa vadede finansal istikrarı gözetiyor olsa da makine gibi yatırım ve finansmanla doğrudan ilişkili bir sektörün üzerinde uzun vadeli baskı kuruyor. Sabit sermaye yatırımlarının %2,1 büyüdüğü ilk çeyrekte büyümenin tamamı inşaat yatırımlarından kaynaklandı. Aynı dönemde makine teçhizat yatırımları %1,8 daralırken, makine sektöründeki üretim %8,7 oranında azaldı, ki bu oran genel imalat sanayindeki %2,7’lik gerilemenin çok üzerindeydi. Makine sektöründeki üretim Nisan’da %4,9 artışla yıl başından beri ilk kez artıya geçmiş olsa da veriler yavaşlamanın geçici olmadığını, yatırım ve rekabet ortamını olumsuz etkileyen koşullarla, daha da derinleştiğine işaret ediyor. Kontrollü küçülme ve maliyet yönetimini hayati hale getiren bu süreç hem iç üretim kapasitesinin yenilenmesini hem de teknolojik dönüşümü geciktirerek geleceğe dönük yatırım iştahını da olumsuz etkiliyor. Yeniden bir güven ortamı oluşturulabilmesi için ucuz ithalat baskısına karşı önlemler alınması, finansmana erişim imkânlarının ve ihracat pazarlarına yönelik desteklerin artırılmasına ihtiyaç var.”