“fuarcılık reformu” konuşmanın zamanı geldi.
Fuarcı Artık Kazanmıyor
Geçtiğimiz hafta Türkiye Fuar Yapımcıları Derneği (TFYD) Başkanı İlhan Ersözlü ile bir araya geldik.
Yıllardır sektörün içinde olan bir isim olarak anlattıkları, sahadaki tüm gerçeği rakamlarla ortaya koydu.
Sadece maliyetlerden değil, fuarcılığın artık nasıl bir denge krizine girdiğinden bahsetti.
Aynı hafta AYSAD Başkanı Sait Salıcı ile de AYSAF Fuarı üzerine bir değerlendirme yaptık.
Ama konu fuar başarısından çok, artık kimsenin yüksek sesle dile getirmediği gerçeğe geldi:
Fuarcı artık kazanmıyor.
Ersözlü: “Bu şartlarda kâr etmek mümkün değil”
İlhan Ersözlü, sektörün içindeki tabloyu tüm açıklığıyla anlattı:
“Hayır, fuarcı artık para kazanmıyor.”
Bugün Türkiye’de yaklaşık 300 fuar şirketi faaliyet gösteriyor.
Ancak bu sayı sektörün gücünü değil, dağınıklığını gösteriyor.
Ersözlü, artık herkesin kendine “fuarcı” demesinin doğru olmadığını,
sektörün sürdürülebilirlik için yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyor.
“Bu şirketleri A, B, C, D olarak ayırmak gerekiyor.
Uluslararası nitelik taşıyor mu, yabancı ziyaretçi oranı ne,
kaç metrekare net alan kiralanıyor, gerçek ziyaretçi sayısı nedir?
Bunları ölçmeden kimse kendini fuarcı saymasın.”
Bu cümle aslında yıllardır ertelenen bir gerçeği ortaya koyuyor.
Türkiye’de fuarcılık sayısal olarak büyüyor gibi görünse de,
kalite ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından ciddi bir daralma yaşıyor.
Yüzde 60’tan 15’e düştü
Ersözlü’nün paylaştığı rakamlar da tabloyu netleştiriyor:
“Eskiden toplam fuar bütçesinin yüzde 60’ı yer kirasıydı.
Bugün o oran yüzde 15’lere düştü.
Çünkü geri kalan her şey — dekorasyon, lojistik, konaklama, personel, catering — patladı.”
Bu artık basit bir maliyet artışı değil, sistemsel bir bozulma.
Bir zamanlar fuar organizatörü kira gelirinden kazanırdı;
bugün aynı organizatör artan giderleri dengelemeye çalışıyor.
“Konya’da bir firma 1 milyon liraya yer kiralıyor.
Sadece dekorasyon 5 milyon lira.”
Bu örnek, sektördeki “kazanç dengesi”nin nasıl tersine döndüğünü anlatıyor.
Fuarcılık artık gelir değil, dayanıklılık işi.
Kazanan yok; herkes zararı minimize etmeye çalışıyor.
Salıcı: “İFM iki yıl zam yapmasın”
AYSAD Başkanı Sait Salıcı ise konuyu doğrudan sektörün ekonomik kalbine taşıdı.
AYSAF Fuarı’nı konuşurken, mesele alan fiyatlarından açıldı ve Salıcı net konuştu:
“İstanbul Fuar Merkezi kamuya ait bir alan.
Ülke enflasyonla mücadele ederken, kamu örnek olmalı.
İFM iki yıl boyunca zam yapmasın.”
Bu çıkış sadece AYSAD üyelerini değil,
Türkiye’de fuar düzenleyen tüm organizatörleri ilgilendiriyor.
Çünkü kamuya ait fuar alanlarında yapılan fiyat artışları,
doğrudan katılımcının maliyetine, dolaylı olarak ülke ihracatına yansıyor.
Salıcı’nın dikkat çektiği nokta çok kritik:
“İFM, İstanbul Ticaret Odası’nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve kamunun ortak yapısı.
Böyle bir yapının amacı gelir artırmak değil, sanayiciyi ve üreticiyi desteklemek olmalı.”
Bu açıklama, aslında uzun süredir sahada konuşulan ama kamuya pek yansımayan bir sitemi dile getiriyor.
Fuarcılık artık yalnız bırakılmış durumda.
Sektörün Ortak Tablosu
Bir tarafta İlhan Ersözlü’nün “sınıflandırma” çağrısı,
diğer tarafta Sait Salıcı’nın “kamu alanları zam yapmasın” uyarısı…
İki farklı kurum, iki farklı bakış açısı ama aynı sonuç:
Fuarcılık kazandırmıyor.
Salonlar dolu gibi görünebilir ama katılımcı sayısı düşüyor.
Ziyaretçi sayısı ölçülüyor ama alım gücü azalıyor.
Alan genişliyor ama organizatörün payı küçülüyor.
Kısacası, sistem kendi içinde kazanç üretmiyor.
Ersözlü’nün “A, B, C, D sınıflandırması” önerisi,
aslında sektörün kalitesini korumak için bir filtre görevi görecek.
Bugün her fuar “uluslararası” etiketiyle pazarlanıyor ama çoğunun
gerçek anlamda uluslararası niteliği yok.
Bu da hem firmaların güvenini hem de ülkenin tanıtım değerini zedeliyor.
Kamuya Düşen Sorumluluk
Kamuya ait fuar alanları artık sadece kira toplayan işletmeler değil,
Türkiye’nin ticaret diplomasisinin parçasıdır.
Bu nedenle fiyat artışı değil, destek mekanizması geliştirmeleri gerekiyor.
Birçok ülke, fuarcılığı devlet stratejisi haline getirmiş durumda.
Türkiye’de ise fuarcı hâlâ kendi imkânlarıyla mücadele ediyor.
Eğer bu yaklaşım değişmezse,
birkaç yıl içinde sahada nitelikli yerli organizatör bulmak zorlaşacak.
Bu yüzden artık basit taleplerin ötesine geçip,
“fuarcılık reformu” konuşmanın zamanı geldi.
Bu sektör artık destek istiyor.
Türkiye’nin markalaşması, ihracatı ve tanıtımı için fuarcılık stratejik bir alandır.
Ancak o alanın mimarları, yani fuarcılar,
bugün kendi ayakta kalma mücadelesini veriyor.
Ersözlü’nün teknik verileri,
Salıcı’nın açık çağrısı ve sahadan gelen sesler tek bir gerçeği işaret ediyor:
Bu sektör artık destek istiyor.
Fuarcılık, Türkiye’nin vitriniyse;
o vitrinin camını bu kadar baskıya rağmen hâlâ parlatmaya çalışanları da
artık yalnız bırakmamak gerekiyor.
Çünkü bir gün o cam kırılırsa,
arka plandaki tüm emeği görmek için çok geç olur.