Direnişten Sonra: Yerli Fuarcılığın Sessiz Çığlığı
Sahadakiler artık susmuyor. Bu kez konuşanlar, fuar alanlarında yıllardır sırtında yük taşıyanlar.
Geçen hafta “Yerli Fuarcılığın Direnişi” başlıklı yazımda, sahadaki tabloyu tüm çıplaklığıyla anlatmıştım. O yazının ardından gelen telefonlar, mesajlar, notlar... Hepsi aynı gerçeği işaret ediyordu: Bu sistemin yükü artık taşınamıyor.
Bu hafta sözü bana değil, yıllardır bu yükü omuzlayanlara bırakıyorum. Çünkü bazen bir sektörün gerçek hikâyesi, toplantı salonlarında değil, kulislerde fısıldanan cümlelerde gizlidir.
“Bir Metrekare Kiralıyoruz, Bir Dağ Taşıyoruz”
Bir organizatörün ilk cümlesi bu oldu.
Alan kiraları, ek hizmetler, park ücretleri, depolar, kapı kayıtları... Her kalem ayrı bir dosya, her dosya ayrı bir stres.
Bir başkası şöyle diyor:
“Artık stand değil, nefes kiralıyoruz.”
Kazancın yerini hesap defterleri, heyecanın yerini tahammül aldı.
Fuar yapmak, üretimden önce gelen bir maliyet kalemine dönüştü.
Ve herkes biliyor: Bu şekilde sürdürülebilir değil.
“Yeni Fuar Başlatmak Cesaret Değil, Delilik Oldu”
Yeni fuar fikri duyan herkesin ilk tepkisi aynı: “Aman uzak dur.”
Çünkü tarih bulmak, alan bulmak, destek almak neredeyse imkânsız.
Büyük fuarlar takvimi kilitlemiş durumda.
Genç organizatörlerin sesi çıkmıyor.
Birinin dediği gibi:
“Bir ülke kendi yeni fuarlarını büyütemezse, geleceğini kiraya vermiş olur.”
Bugün o geleceğin kapısında yazıyor: “Müsait değil.”
“Katılımcı Geliyor Ama Hazırlıksız Geliyor”
Sahadaki sitemin bir kısmı da katılımcılara yönelmiş durumda.
“Ziyaretçi az” diyorlar ama kendi müşterilerini davet etmiyorlar.
Fuarın üç gün değil, üç aşama olduğunu unutan çok:
öncesiyle hazırlık, fuar zamanı iletişim, sonrası takiple sonuç.
Bir organizatör şöyle anlatıyor:
“Biz kapıyı açıyoruz ama içeri kimin gireceğini kimse planlamıyor.”
O yüzden bazen sorun fuarda değil, fuara bakışta başlıyor.
“Alıcı Gitti, Şimdi Fuarcı Gidiyor”
Bir başka cümle de şu oldu:
“Tekstil gitti, ayakkabıcı gitti… Şimdi sıra fuarcılarda.”
Maliyetler artıyor, ziyaretçiler azalıyor, bazı organizatörler pes ediyor.
Kimi diyor ki “Bu şartlarda fuar yapmak cesaret işi.”
Ama aynı kişiler ertesi sabah yeni fuar planlarını konuşmaya devam ediyor.
İşte bu çelişki, aynı zamanda sektörün ruhunu da gösteriyor: Yorulmuş ama hâlâ inatçı.
“Teşvik Var Ama Güven Yok”
En çok konuşulan konu yine teşvikler.
Destek mekanizması var ama adalet duygusu yok.
Bazı fuarlar rahatça destek alırken, üretime dayalı alanlar sıra bekliyor.
Bir organizatör şöyle özetliyor:
“Destek, bazen en çok ihtiyacı olmayana gidiyor.”
Şeffaflık eksikliği, herkesin içinde aynı cümleyi büyütüyor: “Kim karar veriyor?”
Yanıt gelmiyor, sessizlik uzuyor.
“Kendi Ülkemizde Misafir Gibiyiz”
Yurt dışındaki fuarlara katılan heyetlerde, yerli fuarcıların sesi artık daha fazla duyuluyor.
Orada herkes devletin, ticaret odalarının, birliklerin arkasında durduğunu görüyor.
Buradaysa çoğu zaman aynı kurumlar kendi fuarlarını bile ziyaret etmiyor.
“Bir yabancı heyet geliyor, bakanlık görevlisi görmeyince şaşırıyor,” diyor biri.
“Burası korsan fuar mı?” diye soran bile olmuş.
Oysa mesele bu değil; mesele sahip çıkma refleksi.
Bizim eksikliğimiz tam da bu.
“Sektör Artık Aynı Gemide Olduğunu Unuttu”
Son cümle, belki de en can yakıcı olanıydı:
“Biz artık birbirimize güvenmiyoruz.”
Bir zamanlar dayanışmayla yürüyen bir sektör, şimdi kendi içinde rekabete değil, uzaklığa teslim olmuş durumda.
Oysa fuar dediğin şey, dayanışma alanıdır; rekabet bile orada yan yana yaşanır.
Birlik olmadan büyüme olmaz, büyüme olmadan da saygınlık.
Son Söz: Sitem Değil, Alarm..
Bu yazı bir sitem değil, bir alarmdır.
Çünkü artık mesele “fuar yapmak” değil, fuarcılığı yaşatmak.
Yerli organizatörler, bu ülkenin sahadaki diplomatlarıdır.
Dünyaya ürün değil, güven satarlar.
Onları kaybedersek, sadece sektör değil, ülke de sessizleşir.
O yüzden bu kez, farkındalıkla bitirelim:
Bu ülkenin fuarcıları yoruldu.
Ama hâlâ pes etmedi.
Direniş sürüyor, şimdi dönüşümün vakti geldi.
Ticaret Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, fuar alanı işletmecilerimiz, sanayi ve ticaret odalarımız…
İnanın, bu sektör sizden büyük bütçeler değil; sadece manevi destek bekliyor.
Bir fuarın açılışında yanlarında olmanız, sadece bir protokol jesti değil; moralin, motivasyonun ve aidiyetin sembolüdür.
Ticaret ve sanayi odalarının, birliklerin dünyadaki büyük fuarlarda yer aldığı info stantlarda, Türkiye’de yapılan fuarların tanıtımı da yapılmalıdır.
Bir televizyon koyup, yıl içinde Türkiye’de yapılacak fuarların tanıtımını yapmak zor olmasa gerek.
Artık Türk fuarcılığının gücünü devlet politikası olarak gösterebilmenin zamanı geldi.Türkiye’deki fuarların tanıtımı da aynı vizyonla sahiplenilmelidir.
Çünkü her fuar, bu ülkenin nefesidir.
Biz, o nefesin sesi olmaya devam edeceğiz.