Yerli Fuarcılığın Direnişi

Son haftalarda ardı ardına gerçekleşen fuarlarda sahada gözlemlediğim tablo, artık net bir gerçeği gösteriyor:
Yerli katılımcı sayısı hızla azalıyor.
Fuar alanlarında, eskiden her köşede gördüğümüz üretici firmaların yerini artık yabancı markalar almaya başladı.

Sebeplerini konuştuğumda herkesin ortak bir noktada buluştuğunu görüyorum: maliyetler dayanılmaz hale geldi.
Alan kiraları, stand inşaatı, nakliye, konaklama, personel giderleri…
Hepsi artıyor, ama gelirler aynı kalıyor.
Bu denklem artık tutmuyor.

Fuarcılık şirketleri de aynı yükün altında eziliyor.
Birçoğu, organizasyonlarını sürdürebilmek için öz sermayesini tüketiyor.
Bazı şirket sahipleriyle konuşurken, yüksek faiz oranlarına rağmen kredi çekmek zorunda kaldıklarını duyuyorum.
Ama bunu yalnızca kendi markaları için değil, yerli ve milli fuarcılığın ayakta kalması için yapıyorlar.
Bu, bir iş değil; bir direniş artık.

Ancak bu direniş uzun sürmeyebilir.
Eğer bu gidişata karşı gerçekçi bir destek mekanizması kurulmazsa, global fuar devlerinin Türkiye pazarındaki ağırlığı artacak.
Bugün azalan yerli katılım, yarın yabancı organizatörlerin daha fazla alan kiralaması anlamına geliyor.
Ve bir noktadan sonra, fuarlarımızın markası da yönetimi de bizim elimizden çıkabilir.

Oysa fuarcılık sadece bir ticaret değil; bir ülkenin üretim gücünü, inovasyon kabiliyetini ve ihracat vizyonunu dünyaya gösteren stratejik bir alan.
Bu yüzden fuarları sadece “etkinlik” olarak görmek, aslında büyük resmi kaçırmak demek.

Bugün sahada gördüğüm tablo net:
Yerli fuarcılar direniyor.
Yorulmuş olsalar da hâlâ mücadele ediyorlar.
Ve bu mücadele, sadece ticari bir rekabetin değil, ulusal bir duruşun sembolü haline geldi.