STK’lar Gerçekten Fuarcı Olmalı mı?

Yoksa Hesap Başka mı?

Türkiye fuarcılık sektöründe aylardır kulağımıza fısıltıyla gelen konu artık dümdüz karşımızda duruyor.
STK’lar neden bu kadar ısrarla fuarcılığa girmek istiyor?

Soru basit, cevabı karmaşık gibi görünse de aslında hiç öyle değil.
Çünkü mesele fuarcılık değil.
Mesele gelir yönetimi.

Yıllardır bu sektörün içinde olan herkes çok iyi biliyor:
STK’lar sektörün sesi, çatı kurumu, yol gösteren aklıdır.
Bunlarda bir problem yok.
Ama fuar düzenlemek…
O tamamen başka bir dünya.

Masadaki Gerekçeler ve Arkadaki Gerçekler

Bugün hangi STK ile konuşsanız ilk cümleler aynıdır:

  • “Sektörü en iyi biz biliriz.”
  • “Gelir sektöre dönsün istiyoruz.”
  • “Organizatör çok kazanıyor.”

Keyifli argümanlar… kulağa hoş geliyor.
Ama masada dile getirilenler ile arkada konuşulanlar aynı şey değil.

Çünkü son dönemde bazı STK’ların talep ettiği rakamlar artık açık açık dillendiriliyor:

Fuar gelirinin %40’ı, hatta %50’si.

Burada bir parantez açmam lazım:

Türkiye’de hiçbir özel fuar şirketi böyle oranlarla çalışmaz.
Çalışamaz.
Salon kirasından uluslararası tanıtıma kadar, fuarcılık yüksek maliyetli, riskli ve ince işçilik gerektiren bir sektördür.

Ama STK’lar bu oranları talep ediyor.
Neden?
Çünkü fuar geliri, birçok derneğin yıllık aidat gelirinin birkaç katı.

Yani mesele “fuarı biz daha iyi yaparız” meselesi değil.
Mesele “kaynak yaratma” meselesi.

STK Fuar Şirketi Kurunca Ne Oluyor?

Son yıllarda bazı STK’lar kendi fuar şirketlerini kurmaya başladı.
Niyet kâğıt üzerinde düzgün:

“Geliri şeffaf bir yapıda toplayalım.”

Ama sahada gördüğümüz tablo farklı:

  • Ekip yok.
  • Tecrübe yok.
  • Operasyon bilgisi yok.
  • Risk hesabı hiç yok.

Ve kimse söylemese de herkesin zihninde tek bir soru var:

Bu şirket gerçekten fuar yapmak için mi kuruldu,
yoksa gelir başka bir yere mi aktarılacak?

Gerçek amaç bazen açıklanmıyor ama sonuç kendini belli ediyor.
Fuarı bilmeyen yapılar, milyonluk operasyonlara girmeyi “kolay para” sanıyor.

Oysa fuarcılık “kolay para” değildir.
Sabah kapıdan giren ziyaretçiden, akşam yanan sigortaya kadar her detayla nefes nefese ilgilenmek demektir.

Özel Sektörün Emeğini Bir Gecede Silmek Kimsenin Hakkı Değil

Türkiye’de fuarcılık özel sektörün sırtında büyüdü.
Yıllarca görünmeyen yüzlerce iş var:

  • Stand satış ekipleri,
  • B2B departmanları,
  • Dijital reklamlar,
  • Roadshow’lar,
  • Sponsor pazarlıkları,
  • Medya üretimi,
  • Salon operasyonu,
  • Ziyaretçi programı…

STK sektöre yön verir; doğru.
Ama o fuarı bugünlere taşıyan operasyon, emek, network ve risk özel sektöründür.

Bugün bir STK’nın kalkıp
“Biz bu fuarı artık kendimiz yapalım”
demesi, o fuarın arkasındaki 10–15 yıllık emeği yok saymaktır.

Ve unutmayalım:

Her STK fuar yapamaz.
Her yapmaya çalışan da fuar yapmış olmaz.

STK’lar Önemlidir…

Ama Fuarcılık Onların Doğal Görevi Değildir**

Bu noktada haksızlık etmeyelim:
STK’lar bu ülkenin önemli kurumlarıdır.
Çatıdır, akıldır, yön göstericidir.

Ama fuarcılık onların asli görevi değildir.

Bir STK’nın yapması gereken:

  • Doğru organizatörü seçmek,
  • Doğru şehirde,
  • Doğru tarihte,
  • Doğru modelle yola çıkmaktır.

Fuarı bizzat “kendi yapmak” değil,
doğru profesyonel ile ortak bir değer yaratmaktır.

Türkiye Fuarcılığının Geleceği Ortak Aklın Etrafında Kurulacak

Bugün STK’ların fuarcılığa ilgisi artabilir.
Bu yanlış değil.
Ama yöntem yanlış olursa sektörün yarınını tehlikeye atar.

Benim görüşüm net:

Türkiye fuarcılığı;
rekabetle değil,
doğru iş birlikleriyle büyür.

Doğru organizatör,
doğru şehir,
doğru tarih
ve adil bir paylaşım modeli…

Bunlar bir araya geldiğinde Türkiye fuarcılığı, bugün olduğundan çok daha ileriye gider.

Sektörün geleceği;
restleşmeden değil,
STK ile özel fuar şirketinin yan yana oturduğu
şeffaf, dengeli, akıllı bir masadan geçiyor.