GÜNDEM

Özgür Şener: “Trafikte Her Sürücü Potansiyel Risk Olarak Değerlendirilmeli”

Abone Ol

Trafik ve İlk Yardım Haftası kapsamında açıklamalarda bulunan Üsküdar Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Öğretim Görevlisi ve Yol ve Trafik Güvenliği Danışmanı Özgür Şener, özellikle büyük şehirlerde giderek artan trafik yoğunluğunun beraberinde kazaların da yükselişe geçtiğini ifade etti.

Sürücü belgesi alım sürecinde sadece aracın A noktasından B noktasına nasıl götürüleceğine dair teknik eğitimler verilmesinin yeterli olmadığını vurgulayan Şener, bunun yerine bireylere trafikte sorumluluk bilinci, güvenli sürüş davranışları ve potansiyel tehlikeler hakkında farkındalık kazandırılması gerektiğini söyledi. Yaşa bağlı sürüş kısıtlamalarının tartışılmasından ziyade bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlıklarının sürüş güvenliği açısından esas alınması gerektiğini belirten Şener, çatışmalardan kaçınılması, diğer sürücülerin her zaman riskli olarak değerlendirilmesi ve temkinli davranılması gerektiğinin altını çizdi.

Trafik güvenliği kapsamında iş yerlerine de dikkat çeken Şener, iş yerleri adına kullanılan taşıtlarla gerçekleşen kazaların yalnızca trafik kazası olarak değil aynı zamanda iş kazası olarak da değerlendirildiğini hatırlattı. Lojistikten sağlığa, kuryelikten saha satışlarına kadar pek çok sektörün araç kullandığını belirten Şener, iş kaynaklı trafik kazalarının İş Sağlığı ve Güvenliği çerçevesinde ele alınması gerektiğini ifade etti.

Büyük şehirlerdeki trafik yoğunluğunun her geçen gün daha büyük bir problem haline geldiğini dile getiren Şener, bu durumun sürücülerde stres, sabırsızlık ve agresif davranışları tetiklediğini belirtti. “Yoğun trafikte sıkışan bireyler, hızlı ulaşım arzusu içinde çoğu zaman kontrolsüz tepkiler verebiliyor. Bu da trafikte gerginliği ve tehlikeyi artırıyor” diyen Şener, son dönemde daha yaygın kullanılan motosiklet ve scooter gibi küçük mobilite araçlarının trafiği rahatlatması beklenirken, uygun planlama ve kurallar sağlanmadığında şehir içi ulaşımın daha karmaşık bir hal aldığını söyledi.

Şener, büyük şehirlerde yaşayanlara en büyük tavsiyesinin toplu taşıma araçlarını daha fazla kullanmaları yönünde olduğunu belirtirken, özellikle raylı sistemlerin tercih edilmesinin hem bireysel stresin azalmasına hem de şehrin toplam trafik yükünün hafiflemesine katkı sağlayacağını vurguladı.

Yaya geçiş önceliği yayalarca test edilmemeli! 

2023 yılında trafikte 6 bin 548 kişinin hayatını kaybettiğine işaret eden Öğr. Gör. Özgür Şener, “Bir yıl içerisinde 350 bin kişi de yaralandı. Kırıkkale, Yalova, Erzincan, Bilecik illerinin nüfusu kadar kişi yani. Bu kişilerin yaklaşık 5 bininin omurilik felçlisi olduğunu, hayatlarını bir daha eski kalitesinde sürdüremeyeceklerini biliyoruz.” dedi.

Yaya geçitlerinde yayalara yol verilmesi konusunu değerlendiren Şener, şunları söyledi:

“Yaya geçitlerinde yayaya yol verilmesi konusunda devletimizin çok ciddi çalışmaları var. Ancak hala bazı konular sürücülerin kafasında netleşmiş değil. Evet yayaya yol ver ama hangi durumlarda yol ver? Kırmızı ışıkta hala yaya geçebilir mi sadece bir yaya geçidi olduğu için? Her koşulda mı yol vereceğiz? Avrupa ülkelerine gidenler ‘Ayağımı koyduğum anda yola hemen araç durdu ve benim geçmeme izin verdi’ der. Yayalar bunu test ediyorlar maalesef ama test etmesinler. Çünkü bir kaza söz konusu olduğunda dezavantajlı taraf her zaman yaya tarafıdır. Bu hala bir kültüre dönüşmediği için bunu canımızla test etmeye gerek yok. Sürücüler de bir yayaya yol verecekleri zaman mutlaka aynalarını kontrol etmeli. Arkadan gelen bir taşıt yoksa yol vermeli.”

Güvenli taşıt değil, güvenli sürücü önemli… 

Türkiye’de 2019 yılında 1 milyon motosiklet olduğunu, 2024 yılında ise 8 milyona çıktığını ifade eden Öğr. Gör. Özgür Şener, “2019'da 44 bin kaza olmuşken, 2024'te 123 bin kaza olmuş ve bu kazalarda en çok 16 ile 20 yaş arası gençlerimiz etkilenmişler.” dedi.

Motosikletlerin çok pratik bir taşıt olmakla beraber hem gençleri hem de trafikteki diğer unsurları tehdit ettiğini vurgulayan Şener, “Aslında bir taşıtın güvenliği ya da güvensizliğini konuşmak mümkün değil. Neyi konuşacağız biz? Güvenli sürücüyü konuşacağız. Yani tehlikelerin farkında olan, taşıtının hızlarını normal yasal limitlerde ayarlayan ve trafiğin genelini görebilen, öngörülü sürüş yapılabilen sürücülerden bahsedeceğiz. Çünkü hep konuşulur ya motosiklet çok tehlikeli. Hayır, motosiklet tehlikeli değil. Biz onu tehlikeli bir hale getiriyoruz maalesef.” şeklinde konuştu. 

Sürücü belgesine sahip olmak, araç kullanma kabiliyetine sahip olunduğu anlamına gelmiyor 

Yaşa bağlı sürüş kısıtlamaları konusu hakkında, sürücü yaş sınırının düşürülmesini doğru bulmadığını belirten Şener, esas önemli olanın bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlık durumu olduğunu vurguladı. Yaşın tek başına belirleyici olmaması gerektiğini, kişinin kondisyonu ve sürüşe uygunluğunun düzenli sağlık kontrolleriyle değerlendirilmesinin önemli olduğunu da sözlerine ekleyen Şener ayrıca, 18 yaş altındaki bireylerin henüz yeterli sorumluluk bilincine sahip olmadığını bu nedenle mevcut alt yaş sınırının korunması gerektiğini savundu.

Bir kişinin sürücü belgesine sahip olmasının araç kullanma kabiliyetine sahip olduğunu göstermediğinin altını çizen Şener, “Özellikle şirketler, eğer bir çalışana araç verecekse sadece sürücü belgesindeki yıla bakmamalı. Mutlaka o kişiyi bir sürüş değerlendirmesiyle değerlendirmeliler. Çünkü taşıt kullanmak önemli.” dedi.

“Karşı tarafın ne yapacağını tahmin etmeyin, güvenli tarafta kalmaya çalışın” 

Sürücülerin duygusal durumlarına bağlı olarak da sürüş kabiliyetinin değişebildiğini ifade eden Öğr. Gör. Özgür Şener, şunları aktardı:

“Trafikte çatışmayla ya da kavgayla çözüm bulunamaz. Trafikte değiştirilebilecek tek şey kişinin kendisi; kendi düşünce yapısı ve kendi davranışları. Karşı tarafta arabanın içinde kim olduğunu bilmiyoruz. Belki çocuğuna yetişen bir anne, belki hastasını bir yere götüren bir baba, belki bir sürü borcu olan ve 5 dakika önce işinden atılmış birisi ya da sürücü belgesini yeni almış ve ilk kez trafiğe çıkmış birisi var. Biz hep taşıt kullanırken kendimizden yola çıkıyoruz. ‘Ben olsam yapmazdım. Ben olsam şöyle davranırdım’ gibi… Ama siz taşıtın koltuğunda kimin olduğunu bilmiyorsunuz. O yüzden bütün tedbiri kendi üzerinizden yapmanız lazım. Çünkü onları yönetemezsiniz. Hep siz tedbirli tarafta kalın. Karşı tarafın ne yapacağını tahmin etmeyin, güvenli tarafta kalmaya çalışın ve diğer insanları hep sanki bir gün önce sürücü belgesini almış da trafiğe çıkmış gibi değerlendirin ki onlarla kavga etmeye çalışmayın.”

Araç içi teknolojilere önem verilmeli…

Çocukların 11-12 yaşlarına kadar tehlike algısı olmadığı için taşıtları, trafiği bir oyun gibi gördüklerini ve bu nedenle sürücülerin özellikle çocuk gördüklerinde veya çocukların bulunduğu park okul çevresi gibi alanlarda hızlarını düşürmeleri gerektiğine vurgu yapan Şener, “Çocuk parkı veya okul yakınlarındayken sürücülerin hızlarını 20’lere hatta 10’lara düşürmelerini öneriyoruz. Bir de çocuklar ufak tefek oldukları için araçların kör noktalarında kalabiliyorlar. Bu konuya da dikkat edilmeli.” dedi.

Taşıtlardaki kameralar, sensörler, takip sistemleri ile uyarı sistemlerinin, sürücülerin hayatını kolaylaştırdığını kaydeden Şener, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sürücünün ya da yayanın yaptığı hatayı görmek için muhteşem ekipmanlar. Sürücülere araç seçiminde mümkün olduğunca özellikle yayaları koruyan, yayalardan bilgi veren bu önleyici sistemleri ve teknolojileri araçlarında bulundurmayı öneriyoruz. Bu sistemler fabrika çıkışında da olabiliyor, sonrasında da araca eklenebiliyor. Taşıt teknolojilerinde yayayı koruyan, çarpışmaları önleyen, trafik kazalarını önleyen kısımlara çok önem verilmeli.”